Ziya Erel
1962 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. 1973 yılında İtalya’da düzenlenen ve jüri üyeleri arasında heykeltıraş Henry Moore’un da bulunduğu çocuk resimleri yarışmasında ödül aldı. 1976 yılında S.S.C.B’de düzenlenen bir başka uluslararası çocuk resimleri yarışmasında ödül kazandı. Resimlerinde sadece at temasını işleyen sanatçı eserlerini yağlı boyadan, akrilik ve suluboyaya, pastelden füzene uzanan geniş bir teknik yelpazede üretmektedir. Resim çalışmalarını Ankara’daki atölyesinde sürdüren sanatçının eserleri yurt içi ve dışındaki koleksiyonlarda yer almaktadır.
“ATLAR” C+ Sanat Galerisi Açılış: 24 Mayıs 2014 Saat:16
“Atlar” Sergisi hakkında…
C+ olarak o kaçınılmaz soruyu sanatçımız Ziya Erel’e sorduk:

Neden at ya da neden sadece at resimleri?
Bu sorunun cevabı için1960’lı yılların Ankara’sına gitmem gerekiyor. Resim öğretmeni olan annenmin 2,5 yaşında elime cömertçe verdiği kalemler ve boyalarla…
Yaptığım ilk at resmi, attan çok bir kırkayağa benziyordu.
Mahallemize gelen her at-arabalı satıcıyla atlarını sevebilmek için mahalle mahalle birlikte dolaştığımı hatırlıyorum. Hatta 9-10 yaşlarımda, Antalya’da annem babam yanımda yokken, bir faytoncu ile ahbaplık edip, faytonla kısa bir gezinti yapmama babamın neden o kadar sinirlendiğine uzun yıllar bir anlam verememiştim.
Anımsadığım başka şeyler de var. Bir yaz tatilinde Akçay’daki bir tarlada bağlı olan atın yanına gidip bir önceki gece kamptaki açık hava sinemasında izlediğim Türk filminden dilime dolanan “Seven ne yapmaz?” adlı şarkıyı ata bakarak söyleyip gözyaşı döktüğümü de anımsıyorum. Ortaokuldaki türkçe kompozisyon dersinde bir atın ağzından hissettiklerini anlattığım kompozisyonda yer alan şu cümleleri de çok iyi hatırlıyorum: “-Biniciniz sizi mahmuzlamaya başladığında koşmanızı istiyordur. Başlarsınız var gücünüzle koşmaya, sonra birden yavaşlatmak için dizginlere asılır… Ah o ağzınızdaki demir…” İlkokulda resim dersinde öğretmenin verdiği “anneler günü” konusu üzerine bir kısrak ve tay resmi yaptığımı, İngilizce derslerinde öğrendiğimiz sözcükleri cümlede kullanırken hep atlarla ilgili cümleler kurduğumu da hatırlıyorum. Bu at sevgisi 1970’li yıllarda Ankara Atlıspor Kulübü’ndeki binicilik dersleriyle pekişti. Çocukken bir at alması için anneme yalvardığım bir konuşma da şöyleydi:
“-Anne lütfen at alalım.”
-“Oğlum nerede bakarız ata?” -“Ben burada bakarım, evin içinde!” Yine küçükken Ulus’ta annemin elinden tutmuş yürürken, Atatürk heykelinin önüne geldiğimde, Atatürk heykeline bakarak annemin eteğini çekiştirerek “Anne, ben Atatürk’ün atına binmek istiyorum.” diye tutturmuştum. Kendimi at yerine koyup, evimizin bahçesindeki çimenleri yiyerek “otlamaya çalıştığımı” da hatırlayarak konunun çocukluk anıları bölümünü noktalayayım.
Yıllar boyunca atlara olan bu ilgi ve sevgim hep devam etti.
Sonraları atın tarih boyunca hep insanoğlunun yanında olması beni çok etkiledi. At yüzlerce yıl insanları oradan oraya taşıdı durdu; kah sırtında taşıdı, kah arabalarını çekti. Keşiflerde, savaşlarda insan hep onun sırtındaydı. Nice yiğitlere sırdaş oldu, yoldaş oldu. Tarlayı sürdü, ürünü pazara taşıdı. Kimi acımasızların kırbaç darbelerine gıkını çıkartmadan cılız bacaklarıyla attığı adımlarını hızlandırmaya çalıştı. Kim bilir kaç tanesi bir savaş meydanında ayağını kırıp yerde acılar içinde kıvranırken, bu acıya son verecek bir kurşun bulamadan hayata veda etti. Onların da farklı karakterlerde olduğunu biliyorum. Neşelisi, hüzünlüsü, yaramazı, oyunbazı, sokulganı, kendini beğenmişi var. Şöhret olanı, sıradan bir yaşam süreni, bebek gibi şımartılanı var. Atatürk’ün en sevdiği atı Sakarya, Efsanevi Arap aygırı Baba Kuruş, ismini bilmediğimiz niceleri …
Her canlı onurlu bir yaşamı hak ediyor; fakat, at, o bence çok özel.
Bazılarının portrelerini yapıyorum. Kimilerinin hareketlerini aktarıyorum tuale… Uçuşan yeleler ve kuyruklar…Hızla yere çarpan toynaklar, estetiği özümsemiş hareketler, renk lekeleri, dokular… Ve özellikle o bakışlar, neler neler anlatan o bakışlar… Dünyada en çok resmi yapılan hayvanın at olması sizce tesadüf olabilir mi? Elbette değil… Neden mi at resimleri yapıyorum? Söyleyeyim;
Ben kendi adıma insanlığın atlara olan vefa borcunu ödüyorum!